17 Mayıs 2013 Cuma



Efgalibdolarımız

Geçen haftalarda, hava değişiminden kaynaklandığına inandığım grip hastalığına yakalanmıştım ve burun tıkanıklığından dolayı da nefes almakta güçlük çekiyordum. Aklıma hemen annemin bir zamanlar ben küçükken uyguladığı bir yöntem geldi. Topladığım Okaliptüs (Kıbrıs’ta yaygın olarak kullanılan ismiyle Efgalibdo) yapraklarını hemen kaynattım ve çıkan buharı içime çektim. Bir iki dakika sonra da farkı hissettim. Nefesim açılmıştı gerçekten. Bu yaşadığım küçük olayı bu haftaki yazımda sizinle bir şekilde paylaşmak istedim. Şimdi hep birlikte Kıbrısımız’ın pek çok yöresinde görmeye alıştığımız “Efgalibdolara” yani Okaliptüs ağaçlarına ve bu kocaman ağaçların adamızdaki geçmişine bir göz atalım.  
           
Okaliptüslerin Avustralya ve çevre adalarda FAO kayıtlarına göre 600, Avustralyalı ormancılara göre 1000’e yakın türü vardır. Değişik yaprak, çiçek, meyve ve gövde formu geliştiren bu tür çalı, ağaççık ve ağaç, yüksek ağaç halinde bulunur. Uzun ve iri gövdeleri sayesinde diğer ağaç türlerinden farklı olarak yetişkin bir okaliptüs ağacı bünyesinde 200 ila 1000 litre su bulundurabilir.Ülkemizde en çok izlenen tür E. Camaldulensis ve E. Gomphasephala türleridir. İkincisi gri, kahve renginde, kabuklu gövde ve dallara sahiptir. Ülkemiz sınırları içerisinde 20’ye yakın farklı tür mevcut olup, uygun şartlarda yaygınlaştırılmaları için çalışmalar sürdürülmektedir. Okaliptüs uygun koşullar altında yerli türlerin yoğunluğu ile  kıyaslandığında on kez daha çabuk gelişir. Aynı zamanda yapraklarının oldukça açık olması, yoğunluğunun yüksek olması, aynı zaman dilimi içerisinde topraktaki inorganik maddelere on kat daha fazla ihtiyaç gösterir ve bunları daha çabuk tüketir. Bu olgudan dolayı orman ağaçları için tehlikelidir. Çünkü orman olan yerlerde zengin olan toprağı fakirleştirir.

Okaliptüsler’in Ada’ya getiriliş serüveni Fransız Orman Servisi Üyesi P.G. Madon’un 1875 yılında Türkiye ormanları için rapor hazırlaması için o dönemin Osmanlı Yönetimince İstanbul’a çağrılması ile başlar. Madon, Türkiye Ormanları üzerine yapmış olduğu gözlemlerini içeren raporunu yönetime sunar, Yönetim de kendisini Kıbrıs Ormanları üzerinde araştırmalar yapması için Kıbrıs’a gönderir.  Ancak tarihin cilvesine bakın ki, Madon raporunu tamamlayamadan Ada’da yönetim değişikliği olur ve Ada 1878’de Britanya İdaresi’ne devredilir. Madon, iki yıl boyunca kendisini İngiliz İdaresi’ne kabul ettirebilmek için uğraşmak zorunda kalır ve neticede 1880 yılında ilk Orman Dairesi Müdürü olarak Britanya Yönetimince atanır. Britanya Yönetimi, Madon’un Okaliptüsler konusunda onyıllar boyunca söylediklerine harfiyen uyar ve Okaliptüs’ü esas orman zonuna çıkarmaz.


Madon şöyle diyordu Ada ve Okaliptüsler hakkında: “Benim esas ilgi alanım sadece sağlık için – şehir sınırlarında (Yeşil kuşak)  Okaliptüsten faydalanmaktır. Nitelikleri tartışmasız özel ilgi gören ve hızlı büyümesi itibar gören Okaliptüs ve daha üstün değerli ve fayda sağlayan tüm türlerin olumsuzluklarını göz ardı etmemize neden olur. Eğer ağaçlandırma için kullanılmayacaksa, caddelerde, tarla kenarlarında, köylerde, koruluk yollarında v.b. yerlerde çok arzu edilen bir türdür. Böyle durumlarda yetiştirilmeye elverişlidir ve ülke üzerinde olumlu etkileri olur. Aynı zamanda  odun hasılatı çok iyi değerlendirilir. Üç yaşında saban için odun, dört yaşında çatı kirişi, sekiz yaşında direk sağlar. Bu nedenle ormanlardan uzak olan köyler için çok değerlidir. Yönetim bunu azami derecede yaygınlaştırarak en iyi şekilde yetiştirilmesini sağlamalı, ücretsiz tedarikinde aracı olmalıdır. Fakat başlangıçta tür seçimi  çok dikkatli yapılmalıdır ve onların kullanımı uygun gördükten sonra başarısı takip edilmelidir.”
Bu yıllarda, Ada’daki sağlık koşulları oldukça bozuktu ve sivrisineklerin taşıdığı sıtma hastalığı yaygındı. Sivrisineklerin üreme alanları durgun sulardan oluşan bataklıklardı. Bataklıklar belirgin olarak Mağusa yöresinde, Larnaka’da,  Omorfo (Güzelyurt) ve çevre köylerinde,  Kanlıdere’nin  akış güzergahında (düzlüklerde) bulunuyordu. Bu bataklıklar, bazı yörelerde bugün de kış mevsiminde sulak alanlar olarak görülebilmektedirler. Mağusa yöresinde Tatlısu Gölü, Gülseren Göleti, Salamis Yöresi’ndeki su birikintileri bunlara örnek teşkil eder.
           
Madon, Kıbrıs’ta ilk bilimsel ağaçlandırma çalışmalarını başlatan insandır. Henüz ilaçlama tekniklerinin gelişmediği 19. Yüzyıl ortalarında ve sonlarına doğru, bataklık çevrelerinin yaşanır hale getirilmesi için, bazı ülkelerde (örneğin Cezayir’de) değişik ağaç türleri ile ağaçlandırmalar yapılmış ve görülmüştür ki Okaliptüs dikilen alanlarda 3 yıl sonra çevre yaşanır hale gelebilmiştir. Yapılan araştırmalar yaygınlaştırılarak 25 yıl içerisinde sıtma hastalığından olan ölümler çok aza indirgenmiştir. Bu rolü üstlenen ağaç  Eucaliptus (E Camaldulensis- beyaz veya kırmızı Okaliptüs)’tür. Okaliptüs sıtma ile mücadelede ve sağlık koşullarının iyileştirilmesinde ilk etapta şehrin çevresinde (500 hektar) kullanımı öngörülmüştür. Konuyu yakından bilen Madon tarafından Cezayir’den getirilen ilk Okaliptüs fidanları 1879 yılında Lefkoşa kapılarına dikilmiş, 1881 yılında fiilen Lefkoşa Surlar altı ağaçlandırması ile ağaçlandırma başlamıştır. İlk dikilen Okaliptüslerden (E.Camaldulensis) Lefkoşa Ziraat Bankası yanındaki iki tanesi 1991 yılında Anıt Ağaç kategorisine alınmıştır. Yaygın olarak Kıbrıs’ta bataklıkların çevresine ve kışın göllenen alanlara yapılan dikimler II. Dünya Savaşı’ndan sonradır. Okaliptüs (beyaz Okaliptüs) kullanımının başlıca nedeni bu türün 40 – 80 gün süren su baskınlarına dayanabilmesinden ileri gelmektedir. Beyaz Okaliptüs’ün su ihtiyacı fazladır ve bu nedenle su biriken alanların çevresine dikimi yapılmaktadır.  


1950’li yılların başlarına kadar Mesarya’da ve öteki yörelerde istisnasız su biriken alanlarda da sıtma ile mücadele programı çerçevesinde E. Camaldulensis dikilmiştir. Köy koruluklarının tesisinde bu tür ve E. Gomphasephala ağırlık olarak dikildiler. Bu plantasyonların çoğu tahrip de olsa günümüze kadar gelmiştir. Bugün eser halde de olsa, Ada’ya getirilen kuraklığa dayanıklı türlerin orman zonu dışındaki ekstrem alanlarda dikimleri yapılmaktadır. Okaliptüsleri Kıbrıs’a kazandıran Madon’a dönecek olursak, Madon 1882 yılında Ada’dan ayrılmıştır ama geride bugün Lefkoşa surlar altında yanlarından geçen, ya da gölgesine sığınan insanları selamlamaya devam eden ulu ağaçlarını bırakmıştır...

Teşekkürler Madon!!




1 yorum: